1 Ekim 2012 Pazartesi

Bob Dylan, Tempest


Her Bob Dylan lafı geçtiğinde tüm hayatını, kariyerini, albümlerini baştan şöyle bir özet geçenlerden değilim. Onu belki şu kıçı kırık gazetelerin pazar ekleri yapıyor olabilir. Evet;

Bob Dylan yeni albümünü çıkardı! Yeni Bob Dylan albümü lan! Adı Tempest. Fırtına anlamına geliyor.

2001'deki Love And Theft'ten sonra bu albüm de yine 11 eylül günü çıktı, epey garipsedim aslında. Belki de Tempest (Fırtına) imgesini 11 Eylül saldırısıyla eşliyordur bir anlamda, neyse. Bir önceki albüm de 2009'daki Together Through Life idi babamızın. Şimdi vakit kaybetmeden albüme aşağıdaki videodan bir göz atıyoruz:


Evet, Bob da 25'ini geçeli çok oldu, sesi de sigara ve yaşı sebebiyle iyice bozulup çatladı hâliyle. Ama o, hiçbir zaman sesiyle ön plana çıkmamıştı ki zaten. Evet 60'larda taşralı sesi ve şivesiyle "anyone can sing" olayını yaratan da oydu, ama hep kötü şarkı söyleyen biri olarak tanındı. Yalansa yalan deyin.

Albüm; Together Through Life'ın soundunu kaldığı yerden hemen hemen aynı şekilde devam ettiriyor. Eskiyi yâd edercesine bir tempo, rockabilly ve dylanistik baladlar falan. Time Out Of Mind'la başlayan hareketlenmede (buna hiçbir zaman "yeniden doğuş" demedim, çünkü Oh Mercy de bana kalırsa çok güzel bir albüm, Slow Train Coming de) albümler birbirinden ilk dinleyişte ayrılabiliyordu, burada dediğim gibi TTL kaldığı yerden devam. Beni az da olsa şaşırttı.

Açılış şarkısı Duquesne Whistle, Soon After Midnight ve Early Roman Kings klasik blues kalıplarıyla işi götüren parçalar. Enstrümanlar, uyum çok tatlı. Aşağı da çekiyorlar yukarı da. (Duquesne Whistle'a çekilen klibi de beğendim) Narrow Way ve Pay In Blood bence albümün zirve noktaları olabilir. İkisi de akılda kalıcı (zaten öyle yırtık bi vokal var ki akılda kalmaması zor). Özellikle Pay In Blood'da tam bir huysuz ihtiyar Dylan, şöyle ki:

Seni piç! Ne diye sana saygı duymam gerekiyor ki?/Sana adalet verip cüzdanını şişireceğim/Sen önce bana ahlaki erdemlerini göster/Sana sesleniyorum işit, duy feryadımı/Kanla ödeyeceğim ama kendi kanımla değil.

Yine efkârlı, yine sitemkâr anlayacağınız. Ama 71 yıla rağmen hâlâ enerjik. Hâlâ iştahla söylemek istediği şeyler var. Kemanlar, mandolinler duyuluyor hani Desire'ımsı.

Scarlet Town, My Life In A Stolen Moment havası hissettiren, Long And Wasted Years ise yine son dönemindeki geçmiş yıllar ve yaşlanmanın hüznünü yansıtan güzel baladlar. Long And Wasted Years'ta Dylan'ın o gevrek, kelimeleri uzata uzata konuşan mıymıy şivesini epey bir aradan sonra ilk kez bu kadar net duydum, çok hoşuma gitti.

Titanic'e değinen Tempest ve gadaşı John Lennon'a yazıldığı adından da belli olan Roll On John ile kapanıyor albüm. Hâlâ bir kafa karışıklığı var. Ölümün yaklaştığının da farkında (allah göstermesin). Hafif karanlık, enerjik de, ama nasıl oluyorsa hayal kırıklığı da var. Geçen albümde I Feel A-Change Comin' On diyorken, burda öyle bir olay yok mesela. (Obama'nın yaşattığı hayal kırıklığı?)

Ey gidi Bob! Zamanla sesin hırpalandı, yaşlandın da, ama özün hep aynı, forever young. Sen hep yaz, hep söyle emi. İşte Tempest böyle güzel bir albüm. Dylanvari blues-rock. Oturun dinleyin. Çat pat İngilizcemle yaptığım Long And Wasted Years çevirisiyle bitireyim ben de:

Uzun Ve Harcanmış Yıllar

Çok ama çok uzun zaman geçti
Kalplerimiz bir olup birbirimizi sevdiğimizden beri
Bir an, tek bir gün için, senin erkeğindim

Dün gece konuştuğunu duydum uykunda
Söylememen gereken şeyler dökülüyordu ağzından, oh bebeğim
Belki de bir gün içeri girmen gerekecek

Gidebileceğimiz bir yer var mı, orada birileri var mı görebildiğimiz?
Belki de,
Aynıdır yaşayıp hissettiklerimiz

Yirmi yıldır görmüyorum ailemi
Kolay değil anlamak, şimdiye ölmüşlerdir belki de
Yurtlarından sürüldükten sonra kaybettim izlerini

Dans et bebeğim, salla yuvarla
Her şeyin farkındasın
Dışarıda güneşin altında ne işin var ki?
Bilmiyor musun, güneş yakıp kavurabilir beynini

Düşmanım toprağa girdi
Kendi yolunda öldü ve kaybetti şehvetini
Çok hızlı gitti ve parçalara ayrıldı
Utanç içinde öldü, demirdendi kalbi

Kara gözlükler takıyorum gözlerimi sarsın diye
Sırlar saklı içlerinde, benim bile kaçamadığım
Geri dön bebeğim
Duygularını incittiysem, özür dilerim

İki tren geçiyor yan yana, 40 mil uzunluğunda her biri
Doğu taraflarına doğru geçiyorlar
Gitmene gerek yok ki, ben sana gelirim çünkü arkadaşımsın benim

Sırtımı döndüğümde
Arkamdaki tüm dünya yanıyormuş gibi
Epey zaman geçti
Şu uzun mu uzun geçidi aştığımızdan beri

Ağladık soğuk ve donmuş aya
Ağladık çünkü ayrıydı ruhlarımız
Ne çok gözyaşı
Ne kadar çok şu uzun ve harcanmış yıllar için.