26 Ocak 2014 Pazar

Rüya Görmek

Dünyada adaletsizlikler, savaşlar, bebek ölümleri gırla giderken; dünyanın hatta evrenin büyülü olduğunu, öldükten sonra kemiklerimizden yeniden vücut bulup cennete ya da cehenneme gideceğimizi, hatta bir ruhumuzun olup olmadığını bile bilmek zorlaşıyor. Dünyayı gittikçe daha materyalist algılamaya başlıyorsun, olağanüstü bir şeylerin olduğuna ya da olacağına inancın zayıflıyor, çevreyi 2+2=4 mekanikliğinde, sihirden, canlılıktan uzak görmeye başlıyorsun ya;

İşte bunu bozan en büyük (belki de tek) şey rüya görmek. Kafanın içindeki et parçası sana deneyimlerinden, yaşayıp hissettiklerinden parçalar toplayıp film gibi birleştirerek uykunda sana özel gösterim yapıyor. Somut bir şeyden dibine kadar soyut bir şey meydana geliyor yani. Bunu farkettiğinde "demek ki bir şeyler var" dememek imkânsız. Bu konu hakkında aşk, sanat gibi mevzular da örnek verilebilir ama rüya görmek hakikaten bunların yanında bile çok özel bir şey. "Olağanüstüyüm ben" diye bağırıyor. Demek ki göründüğü gibi değil her şey? Rüyalar en basit kanıtı...

1 Ocak 2014 Çarşamba

2013 Albümlerim

1) Bruce Springsteen - The Rising (2002)



11 Eylül 2001..Amerikan petrol kralı Rockefeller'ın yanlış hamleleri sonucu iki uçak İkiz Kulelere çakılır..Amerika yastadır ve bu olay Ortadoğuya olan bakışını daha da sertleştirecektir. Patron ise o günlerin birinde BİM'den çıkmış elinde poşetlerle otoparka yürümektedir, yaşını başını almış bir amca Toros'uyla yanaşır, "sana ihtiyacımız var yeğen" der ve başka hiçbir şey demeden gazlar gider. Adamımız Bruce çok etkilenmiştir, gitarını eline alır ve olaylar gelişir...

Bruce Springsteen 1992'de çıkardığı iki albümden sonra (95'teki Ghost Of Tom Joad'u saymazsak) durgun bir döneme girmiş ve pek sesi soluğu çıkmamış. The Rising ise onu tekrar hayata döndüren, 11 Eylül olayından etkilenerek yazdığı şarkılardan oluşan bir albüm. Adamın gerçekten ne kadar da iyi bir yazar olduğunu, insanların dertlerini çok kolaymışçasına söze ve müziğe dökebildiğini ispatlayan bir iş bu. Her zamanki gibi "hep bir ağızdan" söylemelik şarkılar elbette Patron'un klasiği olarak yine var, ama 90'lardan sonra şarkı sözlerindeki şiirsellik epey artmış. "Into The Fire" buna güzel bir örnek. "Waiting On A Sunny Day" ve "Countin' On A Miracle" bağımlılık yapan gümbür gümbür parçalar. "Worlds Apart" ise yeni şeylere pek ilişmeyen Patron'un kendini yenilediği bir şarkı; Pakistanlı bir grupla ortak çalışılmış, deneysel başlayıp klasik rock şeklinde bitiyor. "You're Missing" (kelimelerle adım adım resim çizilen bir şarkı), "Nothing Man" ve "My City Of Ruins" en duygusal şarkılardan, 11 Eylül'ü hisseden bir Amerikalı olsaydım bu üçünü dinleyip dinleyip ağlardım, net.

Sonuç olarak bu sene ne kadar dinlediğimi unuttuğum bir albüm "The Rising". Peki ben bir Türk olarak; bir Amerikalının kendi trajedisi için yaptığı şarkıları dinleyip ne buluyorum? İşte olayın güzelliği de bu zaten. Countin On A Miracle derken her şeyi unutuyorsun, kendi mucizeni düşünüyorsun sadece. Bruce Springsteen'in en iyi albümlerinden birisi olduğunu da söylememe gerek yok bu arada.

2) God Is An Astronaut - All Is Violent, All Is Bright (2005)



Post-rock hakimi olduğum bir tür değil. Grup adından da anlaşılacağı gibi uzay, zaman ve nihayetinde insan hakkında düşündürmeyi amaç edinmiş. Ama bu albümü yaşlısı genci  herkes dinleyip huzura erebilir, geceleri terapi niyetine dinleyebilir. Kafalar güzel. Şarkıların birbirine benzemesi başta handikap olarak görünse de sesörgüsü olarak bütünlüğü sağlıyor, başka diyarlara sürükleniyorsunuz. Güzel albüm.

3) Feridun Düzağaç - Flu (2013)



Fe De ağbi Flu ile açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı. Yine bir Feridun Düzağaç albümünden çok farklı değil ama üzerinde çok da uğraşılmamış gibi bir etki yarattı bende. Sözlerde o Feridun cambazlığı yok, müzikleri de işi bir yere kadar götürebiliyor. Üstüne üstlük iki de cover var albümde; "Unutama Beni" ve "Tek Başına". Adamı o kadar kendime yakın bulmuşum ki; başka birinin şarkısını söylemesine kızar olmuşum. "Seyrüsefer", "Belki Bir Gece" ve "Ansızın Ve Nedensiz" kendini en çok dinlettiren şarkılar. Sonuç olarak sevmedim demek acımasız olur, ama bu albümün bir "Uykusuza Masallar" ya da "FD7" olmadığını da üzülerek söylemek lazım.

4) Belle And Sebastian - The Life Pursuit (2006)



Son zamanların en çok abartılan grubunun albümü. (indie'ci kızdırmaca) İndie tayfası gittiyse devam ediyorum.. Abartılan bir grup Belle And Sebastian. Modern hayatı çok iyi anlatıyorlar falan deniyor ama müzikleri o kadar uzak ve soğuk ki bana, en ufak bir hissiyat yaratamıyor bende. Riffler çok yumuşak ve sürekli birbirini tekrarlıyor, vokal fazla sakin. Sonuçta acıya bağımlı bir toplum olarak "hayat telaşı" (life pursuit) dendiğinde daha başka şeyler bekliyoruz ister istemez. Suya sabuna dokunmayan kendi hâlinde bir albüm The Life Pursuit benim için. Belki de olayı o; ama içine giremedim kısaca.

5) Editors - The Weight Of Your Love (2013)



2013'ün en iyi albümlerinden birine geldim şu anda. Editors'ı daha önceden sadece "bariton sesli abi ve saz arkadaşları" olarak duymuştum ama bu yılki Rock'n Coke sağolsun bayağı Editors'lı bi dönem geçirmiş oldum yazın. Bir ihtimal olgunluk albümü bu. Albüm; solist Tom Wilson'ın mükemmel sesiyle yürüyen, gürültülü ve hareketli olmasına rağmen bildiğin kendisinden hüzün akan şarkılarla dolu. Çıkış şarkısı "Sugar" radyolarda, orda burda çalınarak zaten hakettiği ilgiyi gördü. İkinci klibin çekildiği "Honesty" de dikkatimi çeken bir sonraki şarkıydı zaten. (Çıkış şarkılarını iyi seçmişler yani) "Bird Of Prey" ve "Formaldhyde" yine başarılı parçalar. Grubun dikkat çeken sorunu ise soliste fazla yaslanması. Yani "Tom'un saz arkadaşları" pek ön plana çıkamamış ya da çıkmamış. Yine de sonuç olarak; mükemmel bir sonbahar albümü olmuş. Adamlar da Rock'n Coke'ta süperdiler, kendilerini saat 5'e, Duman'ı 7'ye koyan organizatör ayıbına rağmen çok iyi çaldılar. Yine gelsinler.

6) Aerosmith - Nine Lives (1997)



Genelde fazla takılmadığım "Bon Jovi tarzı eğlencelik hard rock" yapan bir grup Aerosmith. İlk çıktıkları 70'lerden beri piyasa müziği yapan, ama bunu da güzel bir şekilde yapan amcalar. Bu albümde de çizgilerini bozmadan devam etmişler, akılda kalıcı gaz şarkılarla doldurmuşlar kasedi (başka ne diyeyim bildiğimiz ayrosimit işte). 2014 İstanbul konser haberlerini görünce gidebilirdim de, ama sahne içine 170 lira gibi güdük bi fiyat çeken BKM'ye "Aerosmith'inizle size iyi eğlenceler" diyorum sadece.

7) Ellie Goulding - Lights (2010)



Ellie Goulding piyasa müziğinin yakınından bile geçmeyen beni bile kendine çekti bu albümüyle. Normalde şarkılarda şimdinin pop müziğinin tüm numaraları kullanılmış olmasına rağmen Ellie ablamız sesiyle farklılık yaratmayı başarmış. "Starry Eyed", "Lights" ve "Under The Sheets" en çok dikkati çeken parçalar. Bu derece iyi bir işin Ellie Goulding'in ilk albümü olması yine güzel bir ayrıntı. Gelelim Rock'n Coke performansına. Kendisiyle aynı saate yan sahnede Prodigy olduğu için kadını izlemeye toplam 200 kişi falan gelmişti. Durumu görünce trip üstüne trip atan, her şarkıdan sonra somurtan Goulding konseri de erken bitirdi ve istediğimiz tadı alamadık. Kısacası yanlış bir hareketti, kredisinden biraz götürmüş oldu.

8) Selah Sue - Selah Sue (2011)



Selah Sue da Rock'n Coke bahanesiyle dinleme fırsatı bulduklarımdan bu yıl. Ne pop ne rock; biraz soul, zorlarsak da jazz yapıyor. Amy Winehouse'vari sesiyle akılda kalıcı bir tarzı var. Albümün geneli oldukça iyi ama "Raggamuffin", "Explanations" ve "Crazy Vibes" özellikle dikkatimi çekti. Mevsimsiz, her zaman ve her yerde dinlenebilecek iyi bir albüm. Selah Sue da Rnc'ta gayet iyiydi, sempatik hâliyle sevdirdi kendini yavru kedi.

9) Oi Va Voi - Laughter Through Tears (2003)



Etnik müzik sevmem. Bu yüzden de Oi Va Voi gibi gruplar direkt geri planda kalıyor benim için. Laughter Through Years'ta da bunu bozabilecek bir hava, bir büyü bulamadım. Aslına bakarsak heyecansız bir çizgileri var. Çeşitli kültürlerin müziğini harmanlamaları (bildiğimiz klarneti bile kullanıyorlar), iyi bir altyapıya işaret, iyi bir prodüktörlükle de belli bir kaliteye ulaşıyorlar. Ama söylediğim gibi, etnik müzik bana, ben oyvavoy'a uzağım. Bu albümleri de onları sevmeme yetmiyor.

10) Arctic Monkeys - AM (2013)



Bizim maymunlar bu senenin en iyi olduğu tartışılır olsa da, en çok dinlenilen, en çok konuşulan albümlerinden birini yaptılar bu eylülde. Arctic Monkeys zaten 17 yaşlarında ilk (ve bence en iyi) albümlerini yapmalarından beri ilgi gören bi grup, bunda yeni kuşağın kendi müzisyenlerini araması, "kendi takip edebilecekleri bir şey" boşluğunu doldurmalarının payı da büyük. Ve genç olmanın, yeni olmanın getirisiyle bayağı da üretkenler; ilk iki albümlerini neredeyse bir yıl arayla çıkardılar. AM ise ilk albümlerinin üzerinde henüz 7 yıl geçmesine rağmen 5. albümleri (üretkenlik).

Metin abi (Üstündağ) bana "iyi sanatçı çözülemez olandır" demişti. Kendini yenileyen yani. Bu elemanlar da neredeyse her albümde tarzlarını yeniliyorlar. AM de bunun dışında kalmamış. Öncekilere göre daha ağır, gitara değil de ritme daha dayalı bir albüm olmuş. Çok konuşulması ise daha önceden single olarak çıkarılan "Do I Wanna Know?" ve "R U Mine?" sayesinde biraz da. Özellikle Do I Wanna Know? sıkı bir hit oldu. "Arabella" ve "I Wanna Be Yours" da iyi parçalar. Diğer parçalar biraz geride kalıyor. Geri vokalde davulcu çocuğu (Matt Helders) duyuyoruz. 90 kuşağının rok starı Alex Turner ve saz arkadaşları bayık iki albümden sonra iyi dönmüşler. Rock'n Coke'ta da mükemmel olmasa da gayet iyiydiler.

Not 1: Geçen yılki listeler : 2010, 2011 ve 2012
Not 2: 2013 değişik bir yıldı, bir sürü şey oldu, oluyor.