Yıl 1997 falan olması lazım. Dayımla hayatımda ilk defa sinemaya gitmiştim, 90 başları doğan hemen hemen her çocuğun sinemada izlediği ilk film olan nam-ı diğer Space Jam'i görmeye. Her şeyin, tüm dünyanın çocukken insana kocaman kocaman ve büyülü geldiğinden galiba, oynatılan film kadar sinemanın kendisi de beni fena etkilemişti. Kocaman bir yerin sadece film göstermeye ayrılmış olması ve bunun için tasarlanması, o zamana kadar ev, okul ve biraz da sokak dışında vakit geçirmemiş olan kendim için, yaşanılan dünyanın o ana dek gördüğümden daha büyük, daha ilgi çekici olduğunu kanıtlamıştı bana. Bu hayatta sadece okula gidilmiyordu, film seyretmeye de gidiliyordu ve sık yapıyordu bunu insanlar. Sinemayı görünce içinde varolduğum hayat genişlemişti artık. Bilet gişesindeki güzel kızlar, kapıdan girerken biletinizi kontrol eden görevli, en büyük işlevi patlamış mısır satmak olan yiyecek içecek büfesi, yakın zaman içinde gösterime girecek gişe filmlerinin reklamını yapan kocaman kartonetler, üst kata çıkan mermer (kudretli) merdivenler, insanların filmi beklerken oturduğu sandalye ve masalar ve hepsinden ilginç olan, ortama anında ilahi bir hava katan anonslar. "İkinci salonda filmimiz, başlamak üzeredir." Bu nedir yahu? İnsanları bir anda bu kadar etkileyen, yönlerini değiştirip hızlanmalarına neden olan güçlü, neredeyse ulvî bir beyan, hipnotize eder gibi çöküyordu insanların üzerine.
Samsun'daki Konak sinemasıydı burası. Mecidiye'nin bitiminde, mezun olduğum lisem Tülay Başaran Anadolu Lisesi'nin hemen altında; yanındaki yokuştan yukarı gidince çiftliğe, aşağı inince de meydana çıkıyorsunuz.
Space Jam'den sonra burada pek çok film izledim. Harry Potter filmlerinin neredeyse tamamı, Örümcek Adam 2 ve 3 (1'i sinemada izleyemediğim için hala üzgünüm), lisede kız arkadaşla ilk defa sinemaya gitmece, sınıfça gidilen filmler ve şu an hatırlayamadığım diğerleri. Kısacası; zamanla iyi kötü bir film zevki edinmemi sağlayan hemen hemen her filmi burada izledim, gösterime girecek bir filmi beklemeyi buradaki yakında bölümüne asılmış film afişlerinden öğrendim. Yıllar geçtikçe daha az uğrar oldum, yeterince bilinçlenmediğim zamanlarda onu birkaç kez şehre yeni açılan alışveriş merkezinin cinemaximum'uyla aldattığım da oldu. O cinemaximum'dan sonra Samsun da yavaş yavaş uzaklaştı Konak'tan. Diğer iki bağımsız sinema Galaxy ve Planet de zamanla kapanınca içime bir korku düştü. Hem Konak artık eskisi gibi heybetli değil gibiydi, 3D getirmişti getirmesine ama filmlerin tamamı altyazılı değil dublajlı oynamaya başlamıştı. "Ben filmi altyazılı izlerim" diyen cinemaximum kitlesinden arta kalan dublajcı tayfayı çekmeye çalışıyor herhalde dedim. Kaliteli ve gişesi garanti X-Men gibi filmler değil de, boş beleş aksiyon filmleri ve yerli filmler oynuyordu daha çok artık (yine de Guardians Of The Galaxy'yi getirmişti ve ben onu orda izlemediğim için hala çok pişmanım. Guardians Of The Galaxy'yi sinemada izlemediğim için komple pişmanım zaten).
Sonra bir süredir, binayı paylaştığı Sgk'nın binayı tamamen kullanmaya başlayacağı, İl Özel İdaresi'nin binayı satacağı söylentilerinden sonra, olan oldu. Üniversite bitmek üzereyken, bayram tatili için geldiğim Samsun'da (biraz da bu vefa borcu dediğim çakma entelektüel duyguyu tatmin etmek için) Konak'a gidip bir film izleyeyim derken yazıyı gördüm.
Entropi denilen bir kuantum fiziği teorisi var. Bu teoriye göre, her şey düzensizliğe gider. Düzenlilik düzensizliğe doğru gitme eğilimindedir; bardak kırılır, arabalar zamanla paslanır, meyveler çürür, insanlar yaşlanıp ölür. Hiçbir şey ilk günkü gibi kalmaz. Evrenin genişlemesi olayı da buna bağlanıyor hatta. O yüzden diyorum, bu dönüşümler neredeyse doğal, hatta gereklidir belki diye. Ama kısa bir süre sonra bu, yerini hayatında varolan ya da geçmişte varolmuş şeylerin tam da bu yüzden varolmayacağının hüznüne bırakıyor işte. Çocukluğundan beri gittiğin sinema kapanacak, telefonunun yeni modeli çıkacak, anneannelerin dedelerin öldüğünü göreceksin, yaşlanacaksın ve bir gün senin hayatın da sona erecek.
Sonsuz ilerlemeye mahkumuz, hayatımız ilerledikçe tabi ki muhteşem şeyler de başımıza geliyor, büyümek ve olgunlaşmanın da harika yanları var, ama bazı şeylerin geçmişte kalması ve hep de geçmişte kalacak olması belli belirsiz bir hüzün vermiyor değil. Açılmamak üzere kapanan Konak Sineması gibi.
Adındaki naif zarafetten de anlaşılabileceği üzere; sinemanın şimdiki gibi "mcdonald's'ta hamburger yiyip alışveriş yaptıktan sonra bir de eğlenceyi tamamlamak için gidilen yer" değil de, daha özenli ve solo bir etkinlik olduğu zamanları temsil ediyordu bu sinema. Buranın kapanmasıyla bu zamanların kapısı da yavaşça kapanmış oldu. Yine de bu tarz duyguları sürdürebilmek için yapabileceğimiz şeyler yok değil; her yeri tekelleştiren o sikindirik sinema zincirine daha az giderek, bağımsız sinemalara ve filmlere gitmeye daha çok özen göstererek az buçuk bir şeyler yapılabilir belki. Hayatta belli duyguları sabit tutmak, bunların sonucunda da belli başlı alışkanlıklar kazanmak bir hayatı olduğundan daha da yükseltecek şeyler. Çünkü kendimize has bir alışkanlık ve kültür kazanmadan, yaşanılan hayat da kendimize has olmuyor.