21 Mart 2021 Pazar

İnsanın Kendinden Şüphe Etmesi Durumu

Şöyle bi durup düşünmediğimiz zamanlarda bayağı bayağı kas hafızasıyla yaşıyoruz aslında. Böyle yaşarken de standardımız neyse onu yapıyoruz, kendimize göre en iyi olduğunu düşündüğümüz şeyi yapıyoruz yani. Otomatikman. Elle tutulacak kadar bencil, egoist olmayan biri bile sırf şu rutin yüzünden kendiliğinden, yavaş yavaş bir ego içine girmiş durumda olmuyor mu? "Kendi doğrularım, kendi düzenim" diye? (Çok da anlatamadım galiba.)

İşte bu yüzden de insan kendini otomatikman çok iyi, mükemmel olduğuna ikna ediyor galiba farkında olmadan. Kendinden şüphe etmeyi unutuyor.


2020 Albümlerim

"I like beautiful melodies telling me terrible things." - Tom Waits



10. South of Reality - The Claypool Lennon Delirium (2019)



Favori Şarkı: Easily Charmed by Fools



9. Letter to You - Bruce Springsteen (2020)



Favori şarkı: Burnin' Train



8. Icky Thump - The White Stripes (2007)

 


Favori şarkı: I'm Slowly Turning Into You



7. Let's Talk About Love - Celine Dion (1997)



Favori Şarkı: The Reason



6. Lordi - The Arockalypse (2006)


(evet Lordi)



Favori Şarkı: Hard Rock Hallelujah (evet)



5. Steven Wilson - The Raven That Refused to Sing (2013)



Favori Şarkı: Drive Home



4. Topaz EP - Israel Nash (2020)



Favori Şarkı: Down In The Country



3. The Road to Hell - Chris Rea (1989)



Favori Şarkı: That's What They Always Say (aslında hepsi)


2. The Crimson Idol - W.A.S.P. (1992)


Favori Şarkı: The Idol (aslında hepsi)


1. Days Like These - Jeff Daniels (2014)


Favori Şarkı: Holy Hotel (aslında hepsi)


Bu yılı Jeff Daniels'ın çok iyi bir folk/blues müzisyeni olduğunu keşfettiğim yıl olarak hatırlayacağım. Days Like these müthiş müthiş ve müthiş bir albüm. Bu adam yıllardır Salak ile Avanak'ta Jim Carrey'nin yanındaki adam olarak harcandı ama esas itibarını The Newsroom ile kazandı sanki genel izleyici gözünde. Days Like These'i bu yıl ilk karantina döneminde keşfettim. Woody Allen'ın The Purple Rose of Cairo filmini izlerken "başroldeki bu güzel çocuk kim, sonra neden ortadan kayboldu acaba?"diye düşünürken bir baktım ki o çocuk Jeff Daniels'mış ve gençken fena yakışıklıymış, kendisini Salak ile Avanak'taki darmadağın ve şapşal haliyle hatırladığımız için tanıyamadım bile. Sonra başka neler yaptı derken Days Like These ve diğer albümlerini buldum. Yeni çıkan Alive and Well Enough da bu seviyede olmasa da çok güzel bir iş. Senciyiz Jeff!


Yılın ikinci süper keşfi benim için WASP oldu. Hard Rock ve Heavy Metal'i ezelden beri sevmeme rağmen klasik albümlerini ve gruplarını fazla bilmediğimi fark edince Rainbow, Savatage ve WASP'a dalmış bulundum. Crimson Idol gerçekten de baştan sona tek bir boş şarkısı olmayan, enfes bir konsept albüm. Konusu biraz klişe olsa da Blackie Lawless'ın müthiş yorumuyla her şeyi telafi ediyor. Yakıcı, yıkıcı bir heavy metal albümü.


İsmini hep duyduğum ancak derinine dalmadığım bir başka isimse Chris Rea idi (Chris'lerden  hep Isaak'i dinlemiştim). Değerli bir arkadaşımın tavsiyesiyle Road to Hell'i dinledim ve ilk birkaç dinleyişte vuruldum diyebilirim. Delta blues temelli slide gitarlarıyla İngiliz rock'unu çok başarılı birleştiren, hiçbir ama hiçbir boş şarkısı olmayan, hepsi de çok akılda kalıcı parçalardan örülü bir uzunçalar. Bayıldım. 1989'un gözden uzak kalan cevherlerinden.


Uzun süre ısınamadığım White Stripes'a son albümleri Icky Thump ile biraz daha yaklaştım ancak grup benim için hala bir şekilde soğuk, şarkıları içinize hiç dokunamıyor gibi.


Celine Dion'un albümü popun full ticarileşmediği dönemin son kayıtlarından sanki. Her şarkı hala masumiyet barındırıyor, kalbinize uzanıp sizi yakalıyor. Meşhur ötesi Titanic şarkısı My Heart Will Go On da burada (hala fena duygulandırıyor, marketlerde bile zibilyon kez çalınmasına rağmen etkisini yitirmeyen bir şarkı).


Lordi'nin 15 yaş metalcilerine hitap ettiğini biliyorum ama yine de kütür kütür eğlenceli bir grup ve albüm. Hala 80'ler tarzı hard rock/metal yapan grupların azaldığı düşünülürse aynen devam etmeleri değerli bence. Son albümleri Killection da en az bunun kadar güzel.


Patron'un yeni albümüne maalesef ısınamadım. Hatta E Street Band ile yeniden birleştiği 2000'ler sonrası dönemde tek sevmediğim albümü oldu (Devils and Dust'tan bile daha az dinledim). Western Stars'ın üzerine bu kadar çabuk gelmese de olurdu, muhtemelen yaş 70 olunca ne yaparsam kardır kafasına girdi yavaştan. Hala kredisi sonsuz tabii ki. Tek başına Western Stars bile 10 yıllık kredi demek. 


Bir gün Obama kadar özenli ve steril oturmak istiyorum.


Steven Wilson'ın sonsuz diskografisinin en tatlı işlerinden The Raven'da arada -bence- kaybolan ancak hakkı verilmesi gereken süper bir EP. Drive Home kült bir şarkı. Gitarlarda Guthrie Govan döktürüyor.


Müzik açısından oldukça doyurucu bir yıldı benim için. Önümüzdeki yıllarda da dinleyeceğim pek çok şey keşfettim. Yazıyı çok önceden hazırlamış ancak bir türlü yayınlayamamıştım. Geç olsun güç olmasın.