7 Kasım 2010 Pazar

500 Days Of Summer:Rahatsız Edici Gerçekler.


Adını epeydir duymak, merak dozajını artırmıştı haliyle. Özellikle söylüyorum; beklenti değil, merak. Çünkü; yüksek beklentiler her zaman kötüdür, bir romantik komedi için de beklenti falan oluşturulmaması gerektiği malumdur zaten. En fazla merak edilir, iyisi de budur.

Film, son zamanlarda popülerleşen, daha doğrusu sayıları artan 'klişe yıkan' filmlerden. Sıradan görünen bir hikaye, sıradan görünen karakterler gibi ögeleri olabilecek en farklı şekilde işlemiş. Zaten klasik romantik komedi kalıbında hiç değil. Normalde 'mutlu başlangıç-hüzünlü gelişme-çok mutlu son' formülünü, '500' gün takviminde örneğin bir 6., bir de 430. güne giderek, olayların öncesini ve sonrasını peşpeşe göstererek yıkıyor. Böylece duygulara bildiğin hakim oluyoruz, karakterle özdeşleşmeden, olduğu gibi görüyoruz resmi. Filmin anlatmak istediği de bu. Erkeğimiz Tom'un 'the one' arayışının, aşka ve ilişkilere bakışının aslında gayet fizyolojik olduğunu ve hayat-memat meselesi falan da olmadığını en başta hikayeyi sunuş şekli bize gösteriyor. Bu da bence filmi klişe olmaktan çıkarıp, diğerlerinden gayet farklı bir yere koyuyor.

Hikayeye dönecek olursak, bu bir aşk filmi değil. Daha çok insanın hayata bakış açısını sorguluyor, aşk burda bir katalizör sadece. Zaten finale doğru Tom'un uyanışını izliyoruz artık. Asıl ele alınan da bu aslında. Tom ve Summer arasındakilere 'olmuyorsa zorlamayacaksın' mottosunun estetize edilmiş versiyonu da denilebilir.

Filmin kaderciliğe, 'olacağına varır'cılığa karşı oluşu ise son bölümdeki iş görüşmesinde tamamen açığa çıkıyor, burada karşımıza çıkan 'Autumn' da bunu aktarmada kullanılan, biraz da karikatürize bir tip.

Genel olarak film oldukça güzel, adından söz ettirmesi boşuna değil. Kamera kullanımı ve görselliği, hikaye anlatımıyla birleşince sıkı bir film çıkmış ortaya. Soundtrack'i de harika. Ama ikinci bir 'Eternal Sunshine Of The Spotless Mind' vakası da değil. O denli derin değil.

Bir de, Zooey Deschanel genelde çok beğenilmesine rağmen bana çok itici geliyor. Zaten film boyu gıcık oldum kendisine, bitch!

2 yorum:

  1. Hii Muzaffer. Her şey olur da Zooey'e laf olmaz. :D Ama son zamanlarda Zooey fanlarının artışına çok feci sinirlenmekteyim. Kimse bilmezken ölüp biterdim onun için. Sırf o sıradışı bakan gözleriyle ilk görüşte hayranı oluvermiştim. Sonra "Yes Man"de oynayınca birden her taraf Zooeyciler doldu. Ama sevilsin tabii! Hak ediyor. Uyuz olma Zooey'e, aşık ol. Ben Zooey ile bir şansım olacağını bilsem lezbiyen bile olurum o derece.

    YanıtlaSil
  2. Ya iyi hoş da ne biliym itici geliyor bana.Aynı şekilde Taylor Swift ve Katy Perry de.Yani bu tiplere ısınamıyorum pek.Bi de bu filmde uyuzdu baya,oğlanı ne hallere düşürdü,püü!Ben Yasemin Mori'ye aşığım ehi ehi :)

    YanıtlaSil