30 Aralık 2015 Çarşamba

2015 Albümlerim

 We learned more from a 3-minute record than we ever learned in school - Bruce Springsteen


10) The Jezabels - The Brink (2014)


9) Beach House - Thank Your Lucky Stars + Depression Cherry (2015)


  
8) Angel Olsen - Burn Your Fire For No Witness (2014)

7)  Anderson East - Delilah (2015)



6) The War On Drugs - Lost In The Dream (2014)


5) Noah Gundersen - Carry The Ghost (2015)


4) Jessie Ware - Tough Love (2014)


3) Chvrches - The Bones Of What You Believe (2013)



2) Nick Cave And The Bad Seeds - Push The Sky Away (2014)


1) Sharon Van Etten - Are We There (2014)


Notlar

2015 Spotify kullanmaya başlamamla beraber açık ara en fazla albüm dinlediğim ve bir sürü yeni şey bulduğum bir yıl oldu. Bu sefer listeyi 10'a indirmekte bayağı zorlandım. Spotify da son yılların en güzel icadı açık ara.

Beach House peşpeşe iki albüm yayınladı yayınlamasına ama ikisini de toplasan maalesef her yönüyle muhteşem bir albüm olan Bloom'un yerini tutmuyor. Birkaç ay arayla yayınlandıkları ve gerek şarkı sözü, gerek de sound olarak neredeyse birbirinin aynı oldukları için onları tek bir albüm olarak aldım listeye.

Noah Gundersen Ledges gibi çok çok iyi bir albümün üstünden daha bir yıl geçmeden 13 şarkılık bir albüm yaptı ama o da aynı Beach House gibi bir öncekinin seviyesinde değil. Yine de bu haliyle bile iyi bir albüm. Bu çocuk daha da ilerler şimdiden söyleyeyim.

En sevdiğim gruplardan biri olan Editors'ın yeni albümü In Dream, istemeyerek söylüyorum ama biraz hayalkırıklığı oldu. Sağlam bir prodüktörle çalışmaları lazım, böyle potansiyelleri heba oluyor gibi.

Bu yıl belki de fazla dinlemenin etkisiyle çok ön plana çıkan bir albüm olmadı benim için. Sharon Van Etten bir numarada duruyor ama bir The Weight Of Your Love ya da bir Ledges etkisi yaratmadı bünyede. Yine de bir numara bu yıl onun hakkı diyebilirim. Mutlu yıllar.



8 Aralık 2015 Salı

İnsanın Antenleri

Burçin abla öğle arasında "eşimle yemeğe gideceğiz" demişti sabah şirkette. Ve zaman geçip de öğle arası geldiğinde belki de hiç olmadığı kadar güzeldi, en güzel elbiselerini giydi, özenle parfümünü sıktı ve kocası geldiğinde olgun bir heyecanla çıktılar. Gençliklerini geride bırakalı çok olmuştu, emeklerine karşılık aldıkları para trajikti, özel bir yere de gitmiyorlardı; ama önemli değildi bunlar o an.

İşte bu an, değerliydi.

İnsanı insan yapan tek bir şey varsa, o da bu güzel olanı yaşama arzusuydu işte, güzel olana duyulan istekti. Aradan geçen milyonlarca yılın primat insandan törpülediklerinden sonra geriye kalan en masum, en güzel şeydi bu. "İnsan onuru" diye bir şeyden bahsedebiliyorsak bugün (bahsedebiliyor muyuz?), onun hammaddesi buydu. En yalın hâliyle güzel bir şeyler yaşama isteğiydi.


Zaman ve mekandan bağımsız; insanların egosundan, tüm görülebilir şeylerden bağımsızdı. İnsanoğlunu kozmik bilince ortak ediyor, tüm evrenin bir şekilde devinimini sağlıyordu. Ve biz insanlar, bazı şeylerin duygusuna bir şekilde ortak olmuş bu insanlar olarak bu güdümle hareket ediyor, bu sayede sabahları uyanıp hayatımızı idame ettirmek için dışarı çıkacak gücü -ne olursa olsun- kendimizde buluyorduk her gün.

İstemedikleri işleri yapıyor insanlar, istemedikleri okullarda okuyor, istemedikleri durumlara düşüyor, birbirlerinin canlarını sıkıyorlar. Şans ve şans ve şansla yaşayıp ellerindekiyle yetiniyorlar ve bu sürede hayat ellerinden kayıp gidiyor. Ama basitçe "güzel bir şey yaşamak" bunu kısa süre için bile olsa siliyor. Elimizde kalan tek şey bu işte, çünkü hayatın böyle hazlar dışında bir şeye izin verdiği yok. Elimizdeki tek şey bu.

Dünyada herkese yetecek kadar güzellik ve çirkinlik var, hangisini kendine çekeceği insanın antenlerine kalmış.