8 Aralık 2015 Salı

İnsanın Antenleri

Burçin abla öğle arasında "eşimle yemeğe gideceğiz" demişti sabah şirkette. Ve zaman geçip de öğle arası geldiğinde belki de hiç olmadığı kadar güzeldi, en güzel elbiselerini giydi, özenle parfümünü sıktı ve kocası geldiğinde olgun bir heyecanla çıktılar. Gençliklerini geride bırakalı çok olmuştu, emeklerine karşılık aldıkları para trajikti, özel bir yere de gitmiyorlardı; ama önemli değildi bunlar o an.

İşte bu an, değerliydi.

İnsanı insan yapan tek bir şey varsa, o da bu güzel olanı yaşama arzusuydu işte, güzel olana duyulan istekti. Aradan geçen milyonlarca yılın primat insandan törpülediklerinden sonra geriye kalan en masum, en güzel şeydi bu. "İnsan onuru" diye bir şeyden bahsedebiliyorsak bugün (bahsedebiliyor muyuz?), onun hammaddesi buydu. En yalın hâliyle güzel bir şeyler yaşama isteğiydi.


Zaman ve mekandan bağımsız; insanların egosundan, tüm görülebilir şeylerden bağımsızdı. İnsanoğlunu kozmik bilince ortak ediyor, tüm evrenin bir şekilde devinimini sağlıyordu. Ve biz insanlar, bazı şeylerin duygusuna bir şekilde ortak olmuş bu insanlar olarak bu güdümle hareket ediyor, bu sayede sabahları uyanıp hayatımızı idame ettirmek için dışarı çıkacak gücü -ne olursa olsun- kendimizde buluyorduk her gün.

İstemedikleri işleri yapıyor insanlar, istemedikleri okullarda okuyor, istemedikleri durumlara düşüyor, birbirlerinin canlarını sıkıyorlar. Şans ve şans ve şansla yaşayıp ellerindekiyle yetiniyorlar ve bu sürede hayat ellerinden kayıp gidiyor. Ama basitçe "güzel bir şey yaşamak" bunu kısa süre için bile olsa siliyor. Elimizde kalan tek şey bu işte, çünkü hayatın böyle hazlar dışında bir şeye izin verdiği yok. Elimizdeki tek şey bu.

Dünyada herkese yetecek kadar güzellik ve çirkinlik var, hangisini kendine çekeceği insanın antenlerine kalmış.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder