24 Ekim 2018 Çarşamba

Her Geçen Gün

Gün bitti. Tüm bunların, gün içindeki her bir eylemin beynimden birer güç çubuğunu daha eksilttiğini hissetmiyor değilim. Sürekli yeni bir bilgi akışı, sürekli görmen ve hissetmen gereken (?) bir şeyler, vaktimi boşa harcamamalıyım dürtüsü, bunun verdiği rahatsızlık derken günler sadece beyni daha da yormak için yaşamamız gereken şeylermiş gibi geliyor. Yorgunluk için tasarlanmış gibi. Bir şekilde mental olarak güçlendiğini düşünürken öte yandan da bünyene her geçen saniye ağırlık bindiriyormuşsun hissi.

Sonsuz bir döngü. Bayağı, bildiğin sonsuz. Sanırım ölene kadar.






20 Haziran 2018 Çarşamba

"Voltaire'in, evrenin büyük bir patlamayla başladığını idda eden ilk insan olduğunu biliyor muydunuz? Ve Goethe'nin, spiral nebulaların aslında dönen yıldız kümeleri olduğunu iddia eden ilk insan olduğunu?... Şimdi onlara 'galaksi' diyoruz. Bilimin yeni konseptlerinin, ilk kıvılcımlarını sanatın içinde bulması, çok tuhaf."

- The Man From the Earth (2007)

"Bilim ve güzel sanatlar arasında pek bir fark yoktur. Sanatçı güzel duyguları görsel ve işitsel olarak çıkarmak için çalışır, bilim insanı ise bunu mantıkla yapar. İkisinin en önemli ortak yanı doğayı kavramaya çalışmalarıdır."

- Cahit Arf

21 Nisan 2018 Cumartesi

İlk Sergi



Yıllar boyunca mizah dergisi ve çizgi roman kültürüyle içli dışlı olunca, sergi denilen format hep biraz soğuk, yeterli sanatsal temasın sağlanmadığı ve biraz da gösteri yapaylığı içeren, hepsinden önce de çok fazla insanla birebir ilişki içinde olmak zorunda kaldığınız bir ortam olarak hafızanızda yer alıyor. En azından, kendi sergimi açana kadar bu şekilde hissediyordum.

İlk kişisel sergim "Geceyi İnşa Etmek" bundan neredeyse bir yıl önce, 15 Ocak 2017'de Kadıköy Hera'da açıldığında, herhangi bir görsel ve onun yarattığı hissiyata dair bugüne kadar istemsiz bir şekilde inşa ettiğim duygu dünyamın genişlediğini farkettim. Daha önce bir işimin kimler tarafından, nasıl bir tepkiyle karşılandığını pek bilemezdim yakın çevrem dışında, sergide insanların tepkilerini birebir gözlemleyebilmek bu anlamda olayı boyutlandırmıştı.

Aynı zamanda yaptığım illüstrasyonları bir arada görmek, en azından belli bir görsel dünya yakalayabildiğimi de farketmemi sağladı, hem tarz hem de çizim seviyesi açısından. Tabi ki bu farkındalık aynı zamanda, -özellikle de yaşıma oranla- hedeflediğim seviyenin net bir şekilde altında olduğumu ve ilerisi için daha çok çalışmam gerektiğini hissettiren yararlı bir dürtüydü.


Bir yıl sonra duruma uzaktan baktığımda, bir çizer olarak kendime sık sık sorduğum "bugüne kadar somut olarak ne yaptım?" sorusuna verebilecek cevaplardan biri olarak anıyorum o üç aylık dönemi. Bu da -en azından şimdilik- "sergi" kavramından bağımsız düşünemediğim yapaylık ve gösteri duygusu gibi şeylerden biraz daha arınmış olarak güzel bir kariyer noktası şeklinde bendeki yerini aldı. Hatta mümkün olursa tamamen yeni işlerden oluşan ikinci sergimi de açmak isterim, bazen "çizgi romanın bunları önemsemeyen doğasına ihanet mi ediyorum acaba?" diye düşünsem bile.

Ki galiba böyle düşünmek de saçma, sonuçta Robert Crumb ve daha nice bağımsız usta da kendi ses getiren sergilerini açmıştı. En iyisi, iştigal ettiğin farklı disiplinleri (illüstrasyon, çizgi roman vb) gün ışığına çıkaracak farklı yolları düzenli olarak bulabilmek. Bence sergi olayı da bunlardan biri.

Kendi sergimin sona ermesinden tam bir yıl sonra, böyle düşünüyorum.

Robert usta

28 Ocak 2018 Pazar

2017 Albümlerim

Writing about music is like dancing about architecture. - Frank Zappa


10) John Brown - Quiet Time (2012)




9) Conor Oberst - Ruminations (2016)




8) Lola Marsh - Remember Roses (2017)




7) Beach House - B-Sides and Rarities (2017)




6) Ben Webster Meets Oscar Robertson (1959)




5) La La Land - Original Motion Picture Soundtrack (2017)




4) Morrissey - Ringleader Of The Tormentors (2006)




3) Andrew Combs - Canyons of My Mind (2017)



2) St. Vincent - Masseduction (2017)




1) Noah Gundersen - White Noise (2017)




2017 geçen yıllara kıyasla (özellikle 2016) biraz daha sönük geçti gibi müzik açısından. Ne Rain Plans ne de Are We There gibi bir albüm geldiği gibi favorilerimden de yeni albüm kaydedenlerin sayısı azdı. Müzisyen versiyonum olarak addeddiğim Noah Gundersen, Ledges'i aratsa da (hatta geçiş albümü Carry The Ghost'u da aratsa da) fena olmayan bir albümle geri döndü ama "ben artık rok yapıcam" kafası bir miktar soru işaretleri barındırmıyor değil.

Lola Marsh ve Andrew Combs yılın önemli kazanımları. Daha önce de ara sıra dinlememe rağmen bu yıl özellikle zaman ayırdığım Morrissey de favori adamlarım arasına girdi rahatlıkla.

La La Land'i, nostaljiyi formül olarak kullanan bir film olmasına rağmen -bence- yönetmeni Damien Chazelle'in kişisel bakışını ve yorumunu hissettirdiği için bayağı sevdim. Arada sırada böyle şeyler izlemeye ihtiyacımız var; nefes aldırıcı, tazeleyici, eskinin iyi yanlarını günümüze taşıyan vs... Sevdicekten özel bir hediye olarak aldığım plak formatındaki soundtrack'i de hem mastering hem de müzik kalitesi açısından bayağı bayağı iyiydi.

Yılın en büyük kaybı benim için tabii ki Chris Cornell'di. Aşırı beklenmedik intiharıyla aşırı beklenmedik bir zamanda aşırı beklenmedik bir şok geçirtti. Özellikle lise dönemime Audioslave ile damgasını vuranlardan biriydi. Grunge döneminden sağ salim çıkmasını geçtim, Soundgarden'ı da yeniden toplamasıyla tam gaz devam ederken böyle bir şeyin etkisi haliyle büyük oluyor. Ne demeye 52 yaşında kendini astığı -doğal olarak- tek taraflı ve yüzeysel bir bilinmez olarak kalıcak dinleyenleri için.



2018 daha hareketli geçeceğe benziyor, her şeyi geçtim yeni Arctic Monkeys albümü geliyor bir defa. mayıstaki Angel Olsen ve temmuzdaki Nick Cave konserleri şimdilik yılın konserleri olucak gibi. Turne yapmayan Tom Waits insanından da böyle ataklar gelse baya güzel olucak.


Son olarak Spotify 2017'de en sevdiğim şarkılar listesini bırakayım buraya




Mutlu yıllar. Biraz geç geldi liste bu sefer, ama en azından geldi.


Önceki listeler