"I think it's time I came clean, miserable music makes me happy" - Steven Wilson
10. From This Place - Pat Metheny (2020)
Favori şarkı: You Are
9. Fables - David Ramirez (2015)
Favori şarkı: Harder to Lie
8. Men Amongst Mountains - The Revivalists (2015)
Favori şarkı: It Was a Sin
7. The Very Last Day - Parker Millsap (2016)
Favori şarkı: Heaven Sent
6. The Future Bites - Steven Wilson (2021)
Favori şarkı: 12 Things I Forgot
5. Going Down to the River - Doug Seegers (2014)
Favori Şarkı: Going Down to the River
4. Fear of a Blank Planet - Porcupine Tree (2007)
Favori şarkı: Anesthetize
3. Once Twice Melody - Beach House (2021-2022)
Favori şarkı: Superstar
2. All These Dreams - Andrew Combs (2015)
Favori şarkı: All These Dreams
1. My Wild West - Lissie (2016)
2021'in listesini 2022'nin sonlarında yayınlayabildiğim için biraz buruğum ama 2021'in de benim için geçtiğimiz senelerden farkı yoktu müzik açısından, yine inanılmaz albümler dinledim. Her senenin bitişinde "artık bu senekiler kadar seveceğim bir albüme daha denk gelmem herhalde" diyorum ancak yıl sonunda yine aşırı tatmin edici şeyler dinlediğimi fark ediyorum. Bir araştırmaya göre yeni müzikler keşfetme (ve dolayısıyla da sevme) yaşının ortalama 30 civarı bir sınırı varmış. Bu araştırma sebebiyle, 30'u yeni doldurduğum bu dönemde "ya yeni albümler dinlemekten keyif alamaz hale gelirsem?" diye korkuyorum ancak müzik dinledikçe daha keşfedecek çok sayıda nefis şey olduğunu fark ediyorsunuz ve bu, korkunuzu büyük ölçüde yok ediyor.
2021'in müzik açısından önemli bir diğer olayı da beklenmedik şekilde radyo programına başlamak oldu. Standart FM'de şimdilik 1.5 yıl devam ettirdiğim Toprak Sırları, americana türü adına sevdiğim şeyleri tanımadığım diğer insanlarla paylaşmak ve yeni şeyler keşfetmek için harika bir katalizör oldu. Bir enstrüman çalmaya özel bir ilgim veya güzel bir sesim yok. Bu nedenle müzik adına üretebileceğim ender şeylerden biri de buydu ve gerçekleştiği için minnettarım. Eski programları dinlemek isterseniz linki burada.
Doug Seegers 2021'in sürprizlerindendi. İsveçli TV yapımcısı Jill Johnson, Nashville'de Jill's Veranda ismindeki programı için 6 sanatçıyı yanına alıp şehrin müzisyenlerini keşfederken sokak müzisyenliği yapan ve pek de iyi durumda olmayan Doug Seegers'a denk geliyor. Ekip, kameraların önünde kendi bestesi Going Down to the River'ı kendine has nefis vokaliyle çalıp söyleyen Doug abimize anında vuruluyor ve deyim yerindeyse elinden tutuyorlar: İlk stüdyo albümü Going Down to the River'ın kayıt ve prodüksiyonunu üstleniyor ve şarkının İsveç iTunes'unda 12 gün boyunca #1 olması üzerine de büyük bir İsveç turnesi ayarlıyorlar kendisine.
Lissie bu senenin en büyük keşfi oldu açık ara. Lissie, kimlik adıyla Elizabeth Corrin Maurus'un (kendisini bırakıp sahne adına geçiş yapmak için çok uygun bir isim) sesine, yorumuna, enerjisine aşık oldum diyebilirim. Kadın vokallerde benim için Sharon Van Etten, Angel Olsen ve Norah Jones gibilerini geçip birincilik tahtına zorlanmadan oturdu. Bütün diskografisini zevkten dört köşe olarak dinledim. Folk rock, pop ve -My Wild West albümünde duyulduğu üzere- country gibi türleri nefis harmanlıyor. Özellikle My Wild West sözleriyle, sesörgüsüyle kısaca her şeyiyle çok güçlü bir albüm: Enerjik, catchy, kendine has ve bunları yaparken asla derinliği elden bırakmıyor, ucuz numaralara başvurmuyor. Kaliforniya'dan memleketi Iowa'ya geri dönen Lissie'nin Kaliforniya'da geçirdiği 10 yılın özetini, yani gerçekten anlatacak şeyleri olan birini dinliyorsunuz ve benim için bu, müzik dinlerken duymak istediğim bir numaralı şey.
Canyons of my Mind (2017) albümüyle tanıdığım singer-songwriter Andrew Combs'un bundan bir önceki stüdyo albümü All These Dreams (2015) de bana My Wild West gibi büyük hazlar yaşattı. Hatta 1. sıraya kimi koysam diye çok uzun süre kararsız kaldım ancak değer açısından farkları yok. Combs'un müziğinde genellikle erkeğin hiçe sayılan ve belki de kendisinin bile görmek istemediği naif ve kırılgan tarafını duyuyorum. Tenor vokali ve countrypolitan şarkı düzenlemeleri ise aynı anda hem eski hem de modern bir şey dinliyormuşunuz hissi veriyor. Ayrıca bu arkadaş söz yazma konusunda harbiden yetenekli.
Ain't it funny how a little thunder
Can make a man start to wonder
Should he swim or just go under
And ain't it funny how you learn to pray
When your blue skies turn grey
When there's nothing left to say
Shine on rainy day
(Rainy Day Song)

Beach House'un son stüdyo albümü çıtayı artık arşa koydu diyebilirim. Her albümlerinde o bilindik altyapılarına yeni ve heyecan uyandırıcı katmanlar ekleyebiliyorlar (sanırım bunda Sub Pop'a geçtiklerinden beri çalıştıkları prodüktör Chris Cody'nin de payı var, bu albümün prodüktörlüğünü tamamen kendileri üstlenmişler gerçi). Pitchfork kritiğinde de bahsedildiği gibi: "Once Twice Melody'yi dinlemiyorsunuz, içinde çözünüyorsunuz." Esas olarak 4 bölüm halinde yayınlanan albümün ikinci yarısının bir kısmı 2022'ye sarktı ancak yarım haliyle bile rahatlıkla 2021'de en sevdiğim şeyler listesine girdi. Tabii bunda albümün 18 şarkıdan oluşmasının payı da var. Hakkında düşünmek ve yazmak için biraz da tamamlanmasını ve çok kereler dinleyerek demlenmeyi bekledim. Hatta yutubçu müzik eleştirmeni Anthony Fantano'nun albüm kritiği ve kendileriyle yaptığı röportajı izlemek için de bunu bekledim. Siz de izlemek isterseniz aşağıya koyuyorum videoyu. Bu albüm muhtemelen 2022'nin komple 1 numarası olacak benim için.
Talking to Beach House
Gelecek sene görüşmek üzere, mutlu yıllar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder