
Mart ayının sonları:sınav henüz uzak,havalar soğuk iken...Boş derste Ebru'nun telefonunu kurcalıyorum,internet var, oh mis...Sözlüğe girdim el alışkanlığı,sol frame'e göz gezdirdirken o da ne: 24 Haziran 2010 Bob Dylan İstanbul Konseri!!! Ellerim kenetlendi,düşünce akışım durdu, inme geldi lan resmen.Böyle bir olay gerçekleşirken başka yerde olamayacağımı biliyordum,elbet gidecektim o konsere,orası sorun değildi.Önemli olan şuydu:Ben, tüm zamanların en iyi şarkıcılarından birini,gerçek bir efsaneyi,geceler boyu,evde, okulda, işte,yolda,otobüste dolmuşta dinlediğim adamı,elime gitar ve harp almama neden olan tarihi kişiliği canlı izleyecektim ha!Bunun düşüncesi bile lazer ışını gibi ruhumu delip geçerken,adeta bir ütopya iken....gerçekleşme ihtimali hiç bu kadar yakın olmamıştı!Elimle istemsiz olarak ağzımı kapadım( 'hiea!' benzeri bi ses çıktı bu arada benden),kaskatı kaldım.İki hafta sonra konserin gerçekten de gerçekleşeceği ve tarihin de 31 mayıs olacağı açıklandı(Bob'un sitesinde tour kısmında bi yerlerde ''Istanbul,Turkey'' yazıyodu ciddi ciddi!...).
İlk iş bilet alabilmekti tabi, baktım biletler henüz satışa çıkmamış.Ama çıkar çıkmaz almalıyım,Bob Dylan konseri bu,anında biter biletleri.E pahalı da olur şimdi bu, aa penguende karikatürden kazandığım paralar var,onlarla alırım işte! falan diyerekten biletler satışa çıkar çıkmaz bi adet aldırttım İstanbuldaki teyzeme(sonra parasını verdim tabi).Artık geriye sadece beklemek kalmıştı,bekle beni bob,ben geliyorumdu...

Günler günleri,haftalar haftaları kovaladı,zaman yavaş da olsa geçiyordu işte...Ders çalışmanın yanı sıra Bob'un konserde çalması muhtemel ama sözlerini bilmediğim birkaç nadir şarkısının sözlerini netten bastırıp ezberliyor,sözlüklerdeki yorumları takip ediyor,bilet bulamamışlara üzülüyordum:sonuçta bu adam artık hayatının son demlerindeydi ve bu,onu görmek için son fırsat olacaktı.Üstümdeki 'resmen görecem lan onu!' şeklindeki duygu tarih yaklaştıkça artıyordu...
Ve beklenen günler geldi.İstanbul'a iki gün öncesine uygun uçak bulabilmiştim,atladım uçağa vardım İstanbul'a.Ve konser sabahı gelip çattı.
Fakat Taksim'de bir karışıklık vardı haberleri açtığımda(konser mekanı olan harbiye açıkhava sahnesi Taksim'in biraz ötesinde).İsrail yardım gemilerine saldırmış,öldürmüş falan...bi güzel İsrail'e saydırırken aklıma ister istemez şu soru geldi:ya konser iptal olursa?Neyse ki öyle birşey olmadı,göstericiler saat 4 gibi dağıldılar tv den gördüğüm kadarıyla.Saat 21.00 daki konsere yetişme gibi bi derdim de olmayacaktı(ki bulunduğum semt olan haznedar dan taksim 1.5 saat).
Otobüs beni Taksime bıraktığında ter ve heyecan içindeydim.Biletim çorabımda(evet çorabıma soktum çalınır korkusuyla,maddi manevi değeri büyük tabi) mekanın yolunu tuttum.
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi denilen yer sandığımdan küçük bir mekandı.

Bob Dylan 89'daki konserini de burada vermiş.Hava acayip sıcak,millet yeni yeni geliyo.Beklerken acıktım,oradaki büfeden bi-iki şey alayım dedim(yemin ediyorum onlara verdiğim parayla bi hafta doyardım).Sonra gezinirken bir Alman'ın (bayağı yabancı vardı ortalıkta) ''adam başı 100 dolar vereyim bizi içeri sok'' dediğini öğrendim(ki herifin tayfa 4 kişiydi).Ama Bob, değil hayranlarıyla görüşmeyi,konserlerinde konuşmayan,basına röportaj vermeyen,kaldığı otel sır gibi saklı tutulan hatta söylenilene göre bir tane de dublörle gelmiş bir insan olduğundan bu istek gerçekleşmedi tabi.Ayaküstü bir abiyle muhabbet açtım,o bir önceki konsere de gelmiş hatta Bob'u o sayede tanımış biriydi.Sıkı muhabbet oldu,1 saate yakın konuştuk.TRT den seyircilerle röportaj yapan muhabirler,karaborsacılar,gitar çalıp hasılat toplayanlar derken seyirciler içeri alınmaya başlandı.Konuştuğum abiyle vedalaştım(yeri en öndü hayvanın),kendi yerime yöneldim.Nerde oturduğumu internetten biliyordum,gayet de güzeldi gerçekten(en ön olmasa da),sahne görülebiliyodu.Fakat seyircinin mekanı doldurması uzun sürdü,tabi herkesin nerede oturacağı belli ama yine de garipsedim:Bob Dylan konseri lan bu,erken geliceksin arkadaş! diyerekten.Sonra baktım arkada standlar var,poster tişört falan satıyorlar.Koştum poster ve rozeti kaptım,ama orjinal tişört yemedi(50 liraydı tanesi).Albümlerinden de satıyorlardı ama hepsini zaten dinlediğim için pek ilişmedim.Koltuklar çok rahatsızdı,bi baktım ''minder kiralıyolar'' (parayla tabi).Dedim hayatta bi defa olan birşey bu,iki de minder ''kiraladım''.Yerime geçtim.Sonra hava karardı,morumsu bir hal aldı, seyircilerden hala henüz gelemeyenler vardı ve evet,vakit gelmişti!

Önce grubu çıktı sahneye.Tabi grubunun tüm elemanlarını tanıdığım için kimin ne olduğunu biliyordum:''aa tony(basçı),uu charlie(gitarist)''derkene sahneye (tam 21.00'da) çıktı Bob Dylan.
Nefesim tutuldu,karşımdaydı işte,kanlı canlı karşımdaydı!Evet 66'da Royal Albert Hall'da piyanonun başında haykıran genç değildi artık,ama oydu işte!Aşina olduğum kıyafetleri vardı üzerinde:ceketi,yandan çizgili pantolonu,rock'n roll botları ve şapkası.Tahmin ettiğim üzere(son konser playlistlerini yalayıp yutmuştum) Rainy Day Women 'la sıkı bir giriş yaptı.En sevdiğim albümü Blonde On Blonde'dan bir şarkıyla başlamak elbette süperdi.Klavyeyle başladı,şarkının sonlarına doğru gitara geçti.Bu arada ben ilk şarkı biterken yeni yeni şoktan çıkıyordum,KARŞIMDAYDI VE ONUN KONSERİNDE ONU CANLI DİNLİYORDUM.Sonra Lay Lady Lay geldi.Işıklar azaldı,hoş bir ortam olmuştu doğrusu,Bob'un vokal performansı beklediğimden epey iyiydi(artık 70 e geldiğini ve doğal olarak fazla yukarılara çıkamadığını ekleyeyim).

Bu şarkıda sahne önündeydi,bazı yerlerde şarkıyı elleriyle destekledi(ki yaptığı pek görülmez) ve sonunda harp çaldı.Seyircilerden hala yerine oturmaya çalışan vardı,acayip uyuz olmuştum onlara.Konser yumuşak devam ediyordu: I'll Be Your Baby Tonight ı yine keyifle dinledik.Konser boyunca tüm şarkıyı gitarla çaldığı tek buydu(bu arada grubu süperdi).Stuck Inside Of Mobile With The Memphis Blues Again,yine Blonde On Blonde'dan ve sevdiğim şarkılarından,klavye ve harp çaldı,konser hızlanmıştı.Ve sonra...Bir ara duygularımın tercümanı olmuş,gitarla da sürekli çalıyorum: Just Like A Woman.Yine Blonde On Blonde (hiç yapmadığı kadar 60'lardan çalıyordu).Seyirci (tabi Bob'un şarkıları konserlerde bayağı bi değiştirmesinden olacak) şarkıyı anca nakaratta anladı fakat anlar anlamaz(başından beri söylüyordum şarkıyı bu arada) bi güzel eşlik etmeye başladı, 5 bin kişiyle ''caast laayk e vomın'' diye bağırdık.Çok güzeldi.Bu şarkıda güzel de bir mızıka solosu attı(adam 60 yıldır sigara içmesine rağmen bu nasıl nefestir?).

Sonra 2001 tarihli Love And Theft'in en sevdiğim şarkısı geldi,ki performans açısından zirve noktasıydı:Honest With Me.Çok sağlam çaldılar,süper gidiyordu.Ve A Hard Rains A Gonna Fall;sözleri açısından çok hoş bir şarkı,ve son dönemde çaldığını pek görmemiştim,bunu bayağı bir değiştirmişti, kısaltmıştı falan.Klavyedeydi son ikisinde.Şimdi de sıra Time Out Of Mind(97) ın favori şarkısına gelmişti:Cold Irons Bound.Bu şarkının değiştirilmiş halini de biliyordum ama eminim ki bazı seyirciler ''?'' modundaydı.Gümbür gümbür davulla seyirciyi hareketlendirdi.Bir rockn roll konserinde olduğumu hissettirdi.Sonra yine Blonde On Blonde, Most Likely Go Your Way And I'll Go Mine.Anlaşılan cidden havaya girmişti,''canlı performanslar bana yaşadığımı hissettiriyor'' demesi boşuna değildi,hareketli şarkıları peşpeşe sıralıyor,bunu yaparken de sahnenin önüne geliyor gitar ve mızıka çalıyordu ve yaşından beklenmeyecek bir hareketliliğe sahipti.''Gerçek bir müzik adamı'' olduğuna şahit oluyordum.Sonra 2006 nın durgun parçası;Spirit On The Water geldi,blues diyarlarında gezdik.Sonra 1965-Highway 61 Revisited dan aynı adlı şarkı, yine sallayıp yuvarladı (rockn roll) mekanı.Gökyüzüne baktım;mor, yerini siyaha bırakırken bembeyaz martılar salınıyordu.Sonraki şarkıyı önce Ballad Of A Thin Man sandım, ritmi benziyordu ama bu o değildi.Sözlere girince anlaşıldı,çalan Masters Of War'dı.Bunu çalması da ilginçti,ama sabahki olaylar...köfteyi çakmıştım.
Masters Of War
Gelin savaşın efendileri
Sizler silahları üretenler
Sizler savaş uçaklarını yapanlar
Sizler o koca bombaları yapanlar
Sizler duvarların ardına gizlenenler
Sizler masaların altına gizlenenler
İsterim ki bilesiniz
Maskelerinizin ardını gördüğümü
Sizler yok etmek için üretmekten başka
Hiçbirşey yapmayanlar
Oynarsınız dünyamla
Çocuk oyuncağı gibi
Elime bir silah verip
Çıkarsınız menzilimden
Ve uçuşurken mermiler
Kaçar gidersiniz uzaklara
Bir zamanarın Judas'ı gibi
Yalan söyler aldatırsınız
Bir dünya savaşının kazanılabileceğine
İnanmamı istersiniz
Ama gözlerinizin içine bakıyorum
Beyninizi okuyorum
Tıpkı yaramdan akan
Sıvıya baktığım gibi
Sizler tetikleri çekersiniz
Başkaları düşürsün diye
Yaslanır arkanıza seyredersiniz
Ölü sayısının artışını
Saklanırsınız evlerinizde
Genç insanların kanları
Bedenlerini terk edip
Karışırken çamura
Akıl almaz korkuları
Yerleştirirsiniz içimize
Bu dünyaya bir çocuk getirme korkusunu
Doğmamış adı konmamış bebeğimi
Tehdit edersiniz
Damarlarınızdaki kana
Hiç layık değilsiniz
Bildiğim nedir ki
Konuşuyorum öylesine
Diyebilirsiniz ki daha çok gençsin
Diyebilirsiniz ki çok cahilsin
Ama bildiğim bir tek şey var
Sizden genç olduğum halde
İsa bile bağışlamayacak
Bu sizin yaptıklarınızı
İzninizle size bir sorum var
Paranız yeter mi acaba
Bağışlanmanızı satın almaya
Bunu aklınız alıyor mu
Umarın müstahakkınızı bulursunuz
Ölüm kapınızı çaldığında
Kazandığınız paralar yetmeyecek
Ruhunuzu geri almaya
Umarım geberirsiniz
Ölümünüz yakındır
Soğuk bir öğleden sonra
Tabutunuzun ardınan gideceğim
Ve ölüm yatağına indirilirken
Seyredeceğim sizleri
Ve bekleyeceğim mezarınızın başında
Gerçekten öldüğünüzden emin olana dek.
Neyse,buna daha sonra gelirim.Sonra yine Modern Times dan Thunder On The Mountain(albümün en sevdiğim şarkısı) geldi.Ve Ballad Of A Thin Man(65-Highway 61 Revisited) tabii,en sevdiğim şarkılarından biridir(ve alegorik yazmada da üstünlüğünü gösterdiği bir şarkı aynı zamanda).Sonra sahneden indi,tabii bu sırada konser başından beri olduğu gibi konuşmadığı için seyirci ne olduğunu anlayamadı,hatta konseri bitti sanıp gidenler bile oldu.Tabi ben olayın farkındaydım:bis için geri gelecek ve en az iki şarkı daha söyleyecekti;büyük ihtimalle tüm zamanların en iyi şarkısı seçilen rock klasiği Like A Rolling Stone(65-Highway 61 Revisited) ve gitarda çalmayı en sevdiğim şey olan bir başka klasik:All Along The Watchtower(67-John Wesley Harding/daha çok Jimi Hendrix'ten bilinir bu).Ben de bu sırada ayakta alkışlıyor ve milleti de Bob'un geri gelmesi için adeta hareketlendirmeye çabalıyordum(come baaack! diye bağırdım bi ara).

Beklenen oldu,Bobby geri geldi Like A Rolling Stone ile.Şarkı bitince konuştuğuna da tanık olduk:Thank you!(89 da hiç konuşmadan bitirmiş konseri)dedi ve grubunu tanıttı(konuşması da şarkı söyleyişi gibi),onları da çok güçlü alkışladım, süper çaldılar ne de olsa.Sonra All Along The Watchtower,ve sahneden indi.Yine bis yapıp son olarak kesinlikle en sevdiğim şarkısı Blowin' In The Wind i çalsın istiyordum-ki şimdi de kesin olmasa da sıklıkla çaldığı birşey-ama olmadı.Canı sağolsun.Bu sefer seyirci de çok kuvvetli alkışladı ama...Yanımdaki abi(ki onla da konser öncesi ufak bi muhabbetim oldu) ''kapının önündeki ışıklar yanarsa anla ki konser bitmiştir,buranın adeti böyle'' dedi ve bir iki dakika daha alkıştan sonra ışıklar yandı:)Saat 23 e yaklaşıyordu;70 lik Dylan 2 saat sahnede kalmıştı.Playlist ise:
1. Rainy Day Women (Blonde on Blonde)
2. Lay, Lady ,Lay (Nashville Skyline/John Wesley Harding)
3. I′ll Be Your Baby Tonight (John Wesley Harding)
4. Stuck Inside Of Mobile With The Memphis Blues Again (Blonde on Blonde)
5. Just Like A Woman (Blonde on Blonde)
6. Honest with Me (Love and Theft)
7. A Hard Rain′s A-Gonna Fall (The Freeweeling Bob Dylan)
8. Cold Irons Bound (Time Out of Mind)
9. Most Likely You Go Your Way (Blonde on Blonde)
10. Spirit On The Water (Modern Times)
11. Highway 61 Revisited (Highway 61 Revisited)
12. Masters Of War (The Freeweeling Bob Dylan)
13. Thunder On The Mountain (Modern Times)
14. Ballad Of A Thin Man (Highway 61 Revisited)
15. Like A Rolling Stone (Highway 61 Revisited)
16. All Along The Watchtower (John Wesley Harding) şeklindeydi...
Çıkışa yöneldim diğerleri gibi.Gecenin havasını içime çektim,ciddi ciddi Bob Dylan'a tanık olmuştum,onu görmüş bir adamdım artık ben!Bu sırada çevredeki evlerde oturan insanları düşündüm bi;ne kaçırdıklarının farkındalar mıydı acaba?Çıkışta seyyar bi tezgahta yine tişört(orjinal değil tabi:)) satıldığını gördüm,uyanıklar arkasına da ''Bob Dylan-Live In Istanbul'' yazdırmış eheh.Bitmeden ben de kaptım bi tane.
Elimde envai çeşit Dylan ürünü,ikamet ettiğim teyzemin evine döndüm(saat 2 falandı,e tabi o saatte İstanbul'da yolculuk pek çetin:)Otobüste olayı hazmetmeye çalıştım biraz.O gece uyumak epey zordu.
Ve dönüş vakti geldi ertesi sabah,gitmeden İstiklal'e, çizgiroman dükkanına uğrayayım derken
az kalsın uçağı kaçırıyordum,kan ter içinde yetiştim koşa koşa.Ve eve döndüm.Ertesi sabah eleştirilere falan baktım,cidden orayı genelde nasıl insanların doldurduğunu görüp üzüldüm.Diyorlardı ki;''Dylan efendi hiç konuşmadı yaa'',''One More Cup Of Coffee çalmadı'' ''İsrail olayına hiçbirşey demedi''...Öhöm...:Bir defa her sanatçının kendine has bir tarzı vardır,ayrıca Dylan gereksiz ve aptalca geyiklere girmeyip(hello istanbuul gibi) ortamın büyüsünü bozmadı,gayet öz konuştu ve sözü müziğine bıraktı.Lan garanti mi veriyo sana adam şarkının çalınması hakkında.Ayrıca Bob Dylan gibi biri şarkılarını yaparken''aa bunu koyim albüme süper olur konserlerde de çalar coştururum milleti'' diye düşündüğünü mü sanıyosun(ki albümlerine almadığı sonradan ortaya çıkan bir sürü de güzel şarkısı vardır,bence piyasa adamı değildir kesinlikle).Ayrıca son birkaç playlisti incelemiş olanlar nelerin çalınıp nelerin çalınmayacağını çok da iyi bilirdi. O kadar para verecek kadar seviyosan bunu da bilmeliydin abicim hiç kusura bakma.Ve evet Masters Of War'ın sözlerini oraya boşuna yazmadım,adam Masters Of War'u bilmiyo konsere gelmiş sonra da ''baskın hakkında konuşmadı bık bık'' hey tanrım deli oldum resmen.Orada 'sözü müziğe bıraktı' deyimi vücut buldu lan.Şunu bilin;Bob Dylan size konser vermeye gelmez,siz onu dinlemeye gidersiniz.Ayrıca sen kimsin de onu beğenmiyosun ya!?(evet sinirlendim çok).
Özetleyecek olursak(ki zor biraz)rahatlıkla hayalimi gerçekleştirdim diyebilirim.Bu adamın konserinde bulunmak hep ulaşılamaz bir hayaldi,hep izleyip özendiğim konser videolarının birgün gerçek olacağını birkaç ay önce tahmin etmezdim.Ama oldu işte.Hayat güzel şey,cidden,acayip güzel hem de......